Diri Taklidi


“Bir diri ölü taklidi yapabilir ama bir ölü diri taklidi yapamaz.”
Ben


Evet, yukarıdaki özdeyişi ben dedim. Aslında birkaç gündür öyle dilime, zihnime takıldı kaldı ki, dillendirmek zorunda hissettim kendimi. Çok zaman, çok şeyler gelir zihnime, bunu not etsem, bir köşeye yazsam derim, sonra boş veririm, bu söz de uçsun gitsin zihnimden… Söz uçar yazı kalırmış. Daha söze bile dökülmeden uçsun gitsin işte. Kalıcı olan tehlikelidir. Görünür olmak iyi değil. Hep gömülmek, yok olmak... Hiç olmamış, hiç görünmemiş, ifade edilmemiş, unutulmuş olmak… Bu daha iyi, daha güvenli sanırım. Hikem’den bir cümleyi bir ömürdür aklımda gezdiririm. “Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey yeşermez.” Ama bazen de bir söz ısrarla kendini yazdırmak ister. O kadar tıklatır ki kapıyı, açmak zorunda kalırsın. Dün çocuklarla bir film izliyorduk. Kahraman dedi ki “Ağaçkakanı kimse yenemez.” İşte bazen bir cümle ağaçkakan gibi kakar durur. Bu da öyle oldu.
*
Bu cümleyi söyleyince çok özgün bir şey bulduğum zehabına kapıldım. Bazen öyle duygulara kapılır insan. Hatta kızım bir dergi hayali kuruyordu, büyük bir özveri örneği sergileyerek “diri taklidi” ismini teklif ettim. Bu tamlamayı da ilk ben söylemiş olmalıydım. Sonra arama motoruna yazıp baktım. Ohooo… Kaç kez kaç kişi yan yana getirmiş bu iki kelimeyi. Doğrusu biraz hayal kırıklığı yaşamış olabilirim. Bazen öyle olur. İnsan bir yol açtığını sanır hatta… Sonra açtığını sandığı yolda bir ayak izi görür. Sonra oranın bir keçiyolu olduğunu fark eder. Aslında yürüdüğü o alanı peynir gibi kesip tahlil etme imkânı bulsa birkaç metre alttan bir kral yolu, daha üç beş metre aşağıdan kadim keşişlerin hac yolu geçiyordur belki. Neyse, “diri taklidi” tamlaması benden önce birileri tarafından söylenmiş olsa da yukarıdaki özdeyiş hala bana ait sanırım. Bu, buna halel getirmez.
Aynı kalıpta bir başka özdeyişi otuz yıl kadar önce dile getirmiştim. Ama o zamanlar henüz dediğim deyişlere öz olsalar da olmasalar da sahip çıkmam gerektiğini bilmiyordum sanırım. O zamanlar sadece tespit ettiğim bir hakikatti zihnimde kendi kendime kurduğum cümleler. “Uyanık biri uykuda taklidi yapabilir ama uykudaki uyanık taklidi yapamaz.” O zaman bu cümleyi ne yazmak, ne savunmak, ne irdelemek geldi aklıma. Sadece düşündüm. Ama işte bak uçup gitmemiş. Nasılsa kalmış aklımın bir köşesinde. Eh, bazen böyle de olur. Önemsemediğin halde unutmadığını fark edersin.
Bu cümle kalıbı çok şey söylemeye müsait aslında. Şimdi düşününce aynı kalıpta başka cümleler de söyleyebileceğimi anladım.
Mesela iffetsiz bir insan iffetli taklidi yapabilir ama iffetli bir insan iffetsiz taklidi yapamaz. Onun sınırları vardır çünkü.
Tabi her zaman tutmuyor bu kalıp. Mesela derin bir adam sığ taklidi yapabilir ama sığ adamın derin taklidi yaptığı da çok oluyor. Bir yere kadar götürebilir bunu… Yine yalancı biri doğru taklidi yapabilir ama doğru sözlü biri niye yalancı taklidi yapsın ki, hem bu nasıl olur? Bunu çözemedim. Karmaşık oldu.
*
Peki bu sözü söylememde, daha önce de düşünmemde tetikleyici olay neydi? Üç beş ay bundan evvel, sosyal medyada bir sözle karşılaştım. Sözün sahibi veya paylaşanı ölü taklidi yapmaktansa ölmeyi yeğleyeceğini söylüyordu. Bir sözü nakleden de söyleniş gibi sayılır mı? Acaba tamamen o sözün altına imza attığı için mi paylaşıyordur, yoksa başka bir saikle mi? Mesela yukardaki sözü sırf afili bir cümle olduğu için paylaşmış olamaz mı? Pekâlâ olur, zaten çoğu zaman öyle de oluyor. Neyse, beni başta sarsmadığını söyleyemem bu cümlenin. Ölü taklidi yapmaktansa…
Ben öyle her zaman okuyup geçmem okuduğum cümleleri. Bazen aklımdan ve kalbimden süzdüğüm de olur. Bu cümleyi de öyle yaptım. Çıkan sonuç öyle pek övünülecek cinsten değildi. Her ne olursa olsun yaşamanın daha iyi seçenek olduğunu düşündüm. Ama şunu da düşündüm. Ölü taklidi uzun bir zaman dilimine yayılırsa ölümcül olabilir mi? Evet, olabilir.
Ortaokulda anlatmaktan hoşlandığım kısa bir Temel fıkrası vardı. Temel’le Dursun nefes tutma yarışı yapmışlar. Rahmetli Temel kazanmış. “Helal olsun Temel’e!” mi? Bence olmasın.
Bunlar bir cümle üzerinden fiziğe ve fizyolojiye ait akıl yürütmeler daha çok, belki biraz sosyolojiye de yontulabilir. Bir de bu ölü ve diri kontrastının fizik ötesine bakan yorumları var. Gerçekte ölü nedir, diri nedir? Ölmeden önce ölmek nedir ve nasıl olur? İşte asıl kafa yormak gereken sorular belki de bunlardır.
Yaşlı bir mütercim bana Mahtumkulu’nun Rusçaya çevirisinde mütercimin yaşadığı bir problemden bahsetmişti. Belki yanlış hatırlıyorumdur “Biz de girdik dirilerin yurduna” gibi bir dizede tıkanıyor. Burada şair aslında ölümden bahsediyor ama ölüm “dirilerin yurduna girmek” olarak ifade edilmiş. Hedef dilde bu şekliyle anlaşılması mümkün değil, sonunda tamlamayı “ölülerin yurduna” şeklinde çevirmek zorunda kalmış.

“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanır.” ne demek? Bu sözün aynasından bakmaya çalışsak bir de uyku taklidi, ölü taklidi, diri taklidi ifadelerine… Bu taklitler, bu akıl yürütmeler bizi kim bilir nerelere götürür. 

Hüdayi Can
8 Haziran 2017



Yorumlar

Popüler Yayınlar